Ala Bin El-hadrami Hayatı Alâ bin el-Hadrami asıl ismi, Abdullah bin İmad bin Ekber bin Rebia bin Mâlik bin Ekber bin Uveyf bin Mâlik bin Hazrec bin Ebiy bin Sadıf denilir ki; Abdullah bin Amr veya Abdullah bin Dımar
Baba Adı : Abdullah el-Hadrami.
Anne Adı : Bilgi yok.
Doğum Tarihi ve Yeri : Tarih yok. Mekke doğumludur.
Ölüm Tarihi ve Yeri : Hicri 14. veya 21. Miladi 641 yılların’da Hac’dan dönerken yolda. Veya. Basra’da vefat etti denilir.
Fiziki Yapısı : Bilgi yok.
Eşleri : Bilgi yok.
Oğulları : Müslim.
Kızları : Bilgi yok.
Gavzeler : Mekke Fethi ve sonrası seferler.
Muhacir mi Ensar mı : Bilgi yok.
Rivayet Ettiği Hadis Sayısı : 4 tane.
Sahabeden Kim ile Kardeşti : Bilgi yok.
Kabile Neseb ve Soyu : Alâ bin el-Hadrami asıl ismi, Abdullah bin İmad bin Ekber bin Rebia bin Mâlik bin Ekber bin Uveyf bin Mâlik bin Hazrec bin Ebiy bin Sadıf denilir ki; Abdullah bin Amr veya Abdullah bin Dımar veya Abdullah bin Ubeyde bin Dımar bin Mâlik.
Lakap ve Künyesi : Alâ bin Abdullah bin İmâd el-Hadrami.
Kimlerle Akraba idi : Bilgi yok.
Ala Bin El-hadrami Hayatı
Alâ bin el-Hadrami (r.a)’in babası Abdullah, Hadramut’tan gelerek Mekke’ye yerleşmiştir. Bu âileye Hadremi denmesinin sebebi de babası Abdullah’ın Yemen’in Hadramut bölgesinden oluşudur. Oğlu, Alâ bin Hadrami Mekke’de doğdu, Ancak hangi tarihte doğduğu belli değildir. Hicretin 17. Receb ayının başlarında meydana gelen Batn-ı Nahle Seferi serriyesin’de ilk defa Müslümanlar tarafından öldürülen müşriklerden Amr bin el-Hadrami’nin kardeşi olan Alâ bin el-Hadrami’nin İslâmiyeti kabul ediş tarihi de kesin olarak belli değildir. Bazılarına göre erken tarihlerde bazılarına göre, Mekke fethi esnasında İslâm olduğu kabul edilmektedir.
Alâ bin el-Hadrami, cahiliyle devrinde babası ile birlikte Mekke’de ikamet etmekte idi. Bu sebeb’den dolayı Harb bin Ümeyye ve onun oğlu Ebu Süfyan’ın halifi yani andlaşmalısı idiler. Alâ bin Hadremi (r.a) okuma yazma bilen kültürlü bir zat idi. Müslüman olduktan sonra zaman zaman Resûlulâh (s.a.v)’e kâtiblik yapmıştır. Resûlullâh, onu, İslâmiyet-i tebliğ etmek zekât ve sadaka ve cizye toplamak üzere, Hicretin 8. Miladi 630 yılının Zilkade ayında, Ci’râne’den Medine’ye dönüş sırasında Bahreyn’e elçi olarak gönderdi.
Resûlulâh (s.a.v), Bahreyn de Farslılar tarafından Arabların üzerine emir olarak tayin edilen Münzir bin Sâvâ’yı İslâmiyete dâvet etmek üzre Alâ bin el-Hadrami’yi gönderdi. O tarihlerde, Bahreyn halkı Hind, Fars, Arab, gibi, karışık toplumların biraraya geldiği, ve çeşitli batıl inançlara sahib olan bir toplumdu. Onlardan kimisi, Hindu, kimisi, Mecusi, kimisi, Yahudi, kimisi, Hırıstiyan dı. Hâtta bir kısmı Esbezi kabilesi gibi kendi bindikleri Atlarına tapardı. Onlardan hangisi üstünlüğü ele geçirirse diğer azınlıklar üzerine baskı ve zülüm yaparlardı.
Alâ bin el-Hadrami’nin Bahreyn’e Gönderilmesi: Âlâ bin el-Hadremî (r.a)’in Münzir bin Sâva’ya gönderilmesi, Hicretin sekizinci yılın Zilkade ayının sonlarına, Ci’râne’den Medine’ye dönüşü takib eden günlere rastlar. Bahreyn, Hindistan’la, Basra ve Uman arasın-da deniz sahilinde ki memleketlerin hepsinin ismidir. Bol, kaynakları, akar suları bulunan geniş bir ülkedir.
Bahreyn, Fars memleketlerinden olub Arabların Abdulkays, Bekr bin Vâil ve Temim kabilelerinden bir çok halk, Bahreyn kırlarında otur-makta idiler.
Münzir bin Sâvâ, Farslar tarafından Bahreyn’deki Araplar üzerine tayin edilmişti. Münzir bin Sâvâ, Hecer veya Esbez köyünden ve Abdullah bin Zeydü’l-Esbezi Oğulları’ndandır. Esbezîler, atlara taparlardı. Bahreyn halkından kimi Mecûsi, kimi Yahudi, kimisi de Hırıstiyandı. Her yıl cümadiyelâhire ayının başında açılıp ay sonuna kadar süren Müşakkar panayırı Hacer’de idi.
Resûlullâh, Bahreyn hükümdarı Münzir bin Sâvâ’yı İslâmiyet’e davet etmek üzere Alâ bin el-Hadrami’yi gönderdi. Alâ bin el-Hadrami’nin yanı-na da Ebû Hüreyre’yi kattı. Kendilerine hayr tavsiyesinde bulundu. Alâ bin el-Hadrami için deve, sığır, davar, meyve, vesair malların zekatları hakkın-da bir yazı yazdı. Alâ bin el-Hadrami, bu yazıyı Müslüman olan halka okuyacak ve zekatlarını, ona göre toplayacaktı. Alâ bin Hadrami, Bahreyn halkını, İslâmiyet’e davet edecek, yanaşmadıkları takdirde, cizye verme-lerini kendilerine teklif eyleyecekti.
Resûlullâh (s.a.v) Münzir bin Sava’ya ve Hecer’in Mecusi dininin başkanı Sıbuht’a birer mektub göndererek, İslâmiyet’e, yanaşmadıkları takdirde cizye ödemeye kendilerini davet etti.
Resûlullâh (s.a.v) in Mektubu:
Bismillâhirrahmanirrahim
Hidâyete uyanlara selâm olsun. Bundan sonra derim ki: Ben, seni İslâmiyet’e davet ediyorum. Müslüman ol, selâmete er! Allâh senin iki elinin altında bulunan şeyi (hükümdarlığını) yine sende bırakır. Şunu da iyi bil ki: Benim dinim, develerin ve atların gidebilecekleri yerlere kadar uzanacak, hâkim olacaktır!
Alâ bin el-Hadrami, Münzir bin Savâ’nın yanına vardı. Ona: Ey Münzir! Şüphe yok ki sen, dünya işlerinde büyük bir akla sahib-sin! Onu, Âhiret işlerinde küçültme! Şu Mecusilik, kötü bir dindir.
Onda ne Arabların, ne de Ehli kitab âlimlerinin iyi göreceği bir şey var! Onlar, evlenilmelerinden utanılanlarla (kendileri ile evlenilmemeleri gerekenlerle) evlenirler! Yenilmesi, uygun olmayanları yerler! Kıyamet günü, kendilerini yiyecek, yakacak olan ateşe dünyada tapar dururlar! Sen, ne aklı kıt, ne de görüşsüz bir kimsesin!
Bak iyi düşün: Hiç yalan söylemeyen bir kimseyi doğrulamaman. Hiç hıyanet etmeyen bir kimseye güvenmemen. Verdiği sözden hiç caymayan bir kimseye itimat etmemen, inanmaman, sana yakışır mı? İşte, böyle olan O Ümmi Peyğamberdir ki, vallâhi, aklı başında olan kimse, hiç bir zaman, O’nun, emrettiği şeyin yasaklanması, veya O’nun yasakladığı şeyi emir edilmesi gerekeceğini söyleyemeyeceği gibi.
Onun, af ederken, affını biraz artırması veya cezalândırırken, cezayı biraz kısması gerekeceğini de söyleyemez! Akıl, fikir ve basiret sahib-lerince, bu, böyledir!”dedi.
Münzir bin Savâ şöyle dedi: Elimdeki, önümdeki şu saltanatıma baktım, onu, Ahiret dışında ve yalnız dünyaya elverişli buldum! Sizin dininize baktım: Onu hem Âhirete, hem dünyaya elverişli buldum. Kendisinde yaşama ve öldükten sonra da yaşamaya dönüş umudu bulunan bir dini kabul etmeme ne engel var.
Münzir bin Sava da, Mecusi, Din Başkanı Sibuht’ta Müslüman oldu. Münzir bin Sâvâ İslâm ibadet ve amelleri ile Müslümanlığını geliştirdi ve güzelleştirdi.
Resûlullâh (s.a.v)’in Bahreyn ve Halkına Mektubu: Allâh’a hamdü senâ vazifesini yerine getirdikten sonra derim ki: siz, namazınızı kılar, zekâtınızı verir, Allâh’a ve Resûlüne iman ve itaat eder, meyve mahsullerinizden Âşar (on da bir) ve hububatınızdan nısf âşar (yirmi de bir) verir, çocuklarınızı Mecûsileştirmezseniz, Müslüman olurken sahib bulunduğunuz şeyler size kalâcak, Ateşgede malları Allâh’a ve Resûlüne aid olarak bunun dışında tutulacaktır. Eğer, buna yanaşmazsanız, sizden cizye alınacaktır.
Resûlullâh’ın Bahreyn Hükümdarlarından Hilal’a Mektubu
Sen, Selâmette ol! Ben, senin adına hamd ederim O Allâh’ki, O’ndan başka ilâh yoktur. O’nun eşi, ortağı da yoktur. Seni, bir olan Allâh’a, O’na iman ve itaate, senden daha hayırlı olan bir cemâatın arasına girmeye davet ediyorum. Hidayete uyanlara selam olsun!”
Hecer halkından bir kısmının Müslüman olması ve Müslüman olmayanlarla Barış anlaşması Yapılması: Münzir bin Sâvâ, Hecer halkına, Resûlullâh (s.a.v)’in mektubunu okudu. Hecer halkından bir kısmı, İslâmiyetten hoşlandılar, Müslüman olmayı arzu ettiler ve İslâm dinine girdiler. Gerek, Münzir bin Sâvâ’nın ve gerek, Mecusi din başkanı Sibuht’un yanlarında bulunan Arablarla oradaki bütün Arablar ve Arab olmayanlardan da bazı kimseler Müslüman oldular.
Mecusi, Yahudi ve Hıristiyan olan halk ise, Müslüman olmak isteme-diler. Cizye ödemeye razı oldular. Alâ bin el-Hadrami (r.a) ile barış and-laşması yaptılar. Âlâ bin Hadramî, aralârında bir de barış yazısı yazdı.
Barış yazısında şöyle deniliyordu
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Bu, Alâ bin el-Hadrami’nin, Bahreyn halkıyle, üzerinde anlaşma yap-tığı hususun belgesidir. Alâ bin el-Hadrami, bizi, işe el sürdürmeyecekler ve hurma mahsûlünü bizimle bölüşecekler diye onlarla muahede yapmıştır. Kim, buna riâyet etmezse, Allâh’ın, Meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun!
Amma, cizyeye gelince, o, erginlik çağına eren, ustura tutmağa başla-yan her bir erkek başına bir dinar yahut her yıl yirmi dört dirhem alınır. Çocuk’dan, kadın’dan, âma’dan, son derece yaşlanmış’dan, bunak’dan, oturak olan’dan alınmaz!”
Münzir bin Sâvâ’nın Resûlullâh (s.a.v)’e Mektubu: Münzir bin Sava, Resûlullâh (s.a.v)’in mektubuna karşılık olarak yaz-dığı yazı da; Müslüman olduğunu ve Resûlullâh (s.a.v)’in doğrulandığını bildirdikten sonra, şöyle dedi: Bundan sonra arz olunur ki; Yâ Resûlallâh! Mektubunu Bahreyn, Hecer, halkına okudum. Onlardan, İslâmiyetten hoşlanıb Müslüman olmak isteyenler, İslâmiyet’e girdiler.
Bazıları ise, Müslüman olmak istemediler. Ülkemde kendi dinlerinde kalân Mecûsi ve Yahudiler de vardır. Bu husus-da ne yapacağımı, bana bildir!”
Resûlullâh (s.a.v)’in Münzir bin Sâvâ’ya Cevabı
Bismillâhirrahmanirrahim,
Muhammed Resûlullâh’dan, Münzir bin Sâva’ya! Allâh’ın selâmı üzerine olsun! Ben, sana olan hidayet nimetinden dolayı hamd ederim. O Allâh’a ki; O’ndan başka ilah yoktur. Allâh’dan başka ilâh bulunmadığına ve Muhammed’in de Allâh’ın kulu ve Resûlü olduğuna şahadet ederim.
İmdi mektubun, bana geldi. Okutub içindekileri dinledim. Ben, sana, Yüce Allâh’ı ve O’nun buyruklarına göre hareket etmeni hatırlatırım. Muhakkak ki, öğüt veren kişi, onunla kendisi de öğütlenmiş, sevabından yararlanmış olur. Elçilerime itaat eden ve onların buyruklarına uyan kişi, bana itaat etmiş olur.
Onları öğütleyen, dinleyen, beni dinlemiş olur. Elçilerim, seni, bana övdüler ve hayırla andılar. Senin kavmin hakkındaki şefaat ve iltimasını kabul ettim.
Onlardan, Müslüman olan kişilerı, Müslüman oldukları şeylere göre bırak. Günahkâr olanların, geçmişteki suçlarından vazgeç. Onları, geçmiş-lerinden sorumlu tutma! İyi bil ki: sen onlara iyi davrandıkça, seni, işinden uzaklaştırmayız, vekilimiz olarak orada kalırsın.
Yahudiliklerinde veya Mecusiliklerinde kalmak isteyenlere gelince, onları cizyeye bağlarsın. Her kim, bizim namazımızı kılar, bizim Kıblemize yönelir, bizim kestiklerimizi yerse, O, Müslüman dır.
Ona, Allâh’ın ve Resulü’nün himayesi vardır. Kendisi Müslümanların sahib oldukları hakla-ra sahib ve onların mükellef bulundukları vazifelerle mükellef olur. Bunu yapmayan kimsenin, Meafiri elbisesi bedeline eşit olarak bir dinar ödemesi gerekir. Selâm ve Allâh’ın rahmeti üzerine olsun! Allâh seni yargılasın!”
Resûlullâh’in Hecerliler hakkında Münzir bin Sava’ya Mektubu
İslâmiyet’i, onlara arz et! Kendilerini, İslâmiyet’e davet et. Eğer Müslüman olurlarsa, bizim sahib olduğumuz haklara sahip olduğumuz haklara, onlarda sahib ve bizim mükellef bulunduğumuz vazifelerle onlar-da mükellef olurlar. Eğer Müslüman olmağa yanaşmazlarsa, kendilerinden cizye alınır. Onların, ne kestikleri yenir, ne de kadınlarıyla evlenilir!”
Resûlullâh’in Hecerliler Hakkında Münzir bin Sava’ya Başka Bir Mektubu: Müslüman olmayanlardan, arazi sahibi olmayan herkesi, dört dirhemle bir aba ödemekle mükellef kıl!”
Resûlullâh’in Münzir bin Savâ’ya Başka Bir Mektubu: Allâh’a hamd-ü senâdan sonra derim ki: elçilerim, seni övdüler. Hiç şübhesiz, sen, böyle iyi oldukça bende sana iyi davranacak ve işine göre, seni mükafatlandıracağım. Allâh’a ve Resûlüne bağlılıkta devam et. Selam olsun sana!”
Resûlullâh’in Münzir bin Sava’ya Başka bir Mektubu: Allah’a hamd-ü Sena dan sonra derim ki: Ben, sana Kudâme bin Maz’un ile Ebû Hureyre’yi göndermiş bulunuyorum. Ülkene aid cizyeler-den yanına toplamış olduklarını, bunlara teslim et. Vesselâm!”
Resûlullâh’in Alâ bin el-Hadrami’ye Mektubu: Allâh’a hamdü senadan sonra derim ki: Münzir bin Sava’ya iki kişi gönderdim. Onlar Münzir’in yanına toplanmış olduğu cizyeleri kendisin-den teslim alâcaklardır. Sen, bu işi çabuklaştır. Zekât ve Âşardan kendi yanına topladıklarını da onlarla birlikte gönder Vesselam!”
Alâ bin el-Hadrami (r.a), Bahreynliler’in Müslüman olanlarından Uşr, Müşrik olanlarından da cizye almakta, toplanmakta idi.
Resûlullâh’in, Umman Hükümdarından Bahreynde Oturan İki zatla Onlardan Olanlara Mektubu:
Uman hükümdarlarından olup Bahreynde oturan Esbezli Abdullah adlarında iki zat ile onlardan olanlara da Resûlullâh (s.a.v), bir mektub göndermiş ve bu mektubunda şöyle buyurmuştu: Allâh’ın Resûlü Muhammed Peyğamber den Uman Hükümdarları Esbezli iki Abdullah ile onlardan Bahryen de bulunanlara! Onlar, iman ederler, namazı kılarlar, zekatı verirler, Allâh’a ve Resûlüne itaat ederler, Peygamberin hakkını verirler, Mü’minlerin yaptıkları gibi kurbanlarını keserlerse, onlar, hiç şüphesiz Mü’mindirler. Müslüman olurken, sahib bulundukları şeyler kendilerinde kalâcak.
Beytünnar: Âteşgede malları, Allâh’a ve Resûlüne aid olarak bunun dışında tutulacaktır. Hurma meyvelerinden Âşar (onda bir) ile hububattan nısf âşar(yirmide bir) zekât olarak alınacaktır. Müslümanlar, onlara yardım etmek ve öğüt vermekle mükellef bulundukları gibi, onlar da Müslüman-lara böyle yapmakla mükelleftirler. Onların değirmenleri kendilerine ait olub onlarda istedikleri gibi unlarını öğüteceklerdir!”
Resûlullâh(s.a.v)’in Sibuht bin Abdullah’a Cevabı: Resûlullâh (s.a.v), Sibuht bin Abdullahın mektubuna verdiği cevap ta şöyle buyurdu: Akra’, mektubunu, bana getirdi. Kavmın hakkındaki şefaat dileğini de bildirdi.
Şefatını kabul ettim. Kavmın hakkında Elçin Akra’ın söyledik-lerini doğru buldum. İstediğini benden istemene memnun oldum. Fakat, ben, onu, iyice tanımamı ve senin benimle görüşmeni uygun gördüm. Eğer, yanımıza gelirsen, sana ikrâm da bulunurum. Gelemez, bulunduğun yerde oturursan, yine de sana aynı ikrâmı yaparım. Sonra derim ki: Ben, hiç kimseden armağan istemem. Fakat, sen, bana armağan verirsen, kabul ederim. Valilerim, senin tutum ve davranışın dan memnundurlar.
Üzerinde bulunduğum namaz, zekat ve Mü’minleri ağırlamak gibi ibadet ve faziletlere en güzel şekilde devam etmeni sana tavsiye ederim. Senin kavmine, Beni Abdullâh ismini verdim. Onlara namaz kılmayı, güzel amellerin en güzellerini işlemeyi emret! Seni müjdelerim! Sana ve Mü’min olan Kavmına selam olsun!”
Alâ bin el-Hadrami (r.a) Bahreyn’den Resûlullâh (s.a.v)’e gönderdiği mal, seksen bindi. Ne bundan önce, ne de bundan sonra bu kadar para gel-memiştir. Resûlullâh (s.a.v), o malları Mescidde Müslümanlara dağıttı.
Ebû Hüreyre (r.a) şöyle anlatmaktadır: Resûlullâh (s.a.v) Alâ bin el-Hadrami’yi elçi olarak Bahreyn’e gön-derdiği zaman bende onunla gitmiştim. O zaman, ben, Alâ bin el-Hadrami (r.a)’dan biribirinden çok daha ilginç üç kerâmet gördüm: Deniz’in kena-rına vardığımızda, bize: Besmele çekin yürüyün!”dedi.
Besmele çekib, yürüdük! Karşıya geçinceye kadar su, develerimizin ayaklarının alt kısımlarını bile ıslatmamıştı!
İkincisi:dönüşte onunla birlikte bir çölden geçiyorduk. Suyumuz da kalmamıştı. Durumu kendisine arz ettik. Hemen iki rekat namaz kıldı, sonra dua etti. Birden bire kalkan şeklinde bir bulut peyda oldu. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağdı. Biz susuzluğumuzu giderdik ve yanımıza da su aldık.
Onda gördüğüm üçüncü kerâmet de şöyle oldu: Vefâtından sonra, onu kumların içine defnetmiştik. Ayrılıb biraz yürüdükten sonra, Yırtıcı hayvanlar gelir, onun cesedini yerler!”diyerek geri döndük. Fakat o, kabrinde yoktu.
Ebû Hüreyre den gelen bir başka rivayette şu ilave vardır
Kisra’nın valisi ibn-i Mükâ’bir, bizi görünce Vallâhi biz bunlarla savaşamayız. dedi sonrada bir gemiye binerek İran’a kaçtı!”
Enes bin Mâlik (r.a) şöyle der: Bu ümmette üç özellik gördüm, sonra Ömer ibn-i Hattab (r.a) bir ordu hazırlayarak Alâ bin el-Hadrami’yi kumandan tain etti orduda bende vardım. Savaş meydanına vardığımız zaman düşman bizim geldiğimizi haber almış kaçarlarken suları kullanılmaz hale getirmişlerdi. Üstelik hava çok sıcaktı. Biz ve hayvanlarımız bir hayli susadık.
Günlerden Cuma günü idi. Güneş batıya doğru yöneldiği zaman Alâ bin el-Hadrami (r.a) bize iki rekat namaz kıldırdı sonrada ellerini semaya kaldırdı. Gökte hiçbir şey göremiyorduk. Vallâhi, henüz daha ellerini indir-memişti’ki Yüce Allâh bir rüzgar göndererek havada bir bulut peyda etti. Bulud’dan boşalan yağmur ile, çukurlar ve dereler doldu, sularımızı içtik hayvanlarımızı suladık ve yanımıza da su aldık.
Düşmanlarımıza yaklaştığımızda onlar, basra körfezinde bir adaya varmışlardı. Alâ bin el-Hadrami (r.a), körfezin karşısında durarak: Yâ Aliy !Yâ Azim !Yâ Halim !Yâ Kerim!”diyerek dua etti ve: Allâh’ın adını anarak yürüyün!”dedi.
Su bineklerimizin tırnaklarını bile ıslatmadan ada’ya vardık. Çok beklemeden düşmana saldırdık. Onlarla çarpıştık. Çoluk çocuk ve askerle-rini esir aldık. Sonra tekrar geri döndük. Yine bineklerimizin tırnakları bile ıslanmadan körfezi geçtik!”
Sehm bin Mincab’dan: Alâ bin el-Hadrami ile beraber savaşa katılmıştık, şöyle dua etti: Yâ Âlim! Yâ Hâlim! Yâ Âliy! Yâ Âzim! Biz senin kullarınız senin yolunda senin düşmanlarınla savaşıyoruz. Bize yağmur gönderde su içip abdest alâlım. Bize gönderdiğin suyun yanından ayrıldıktan sonra, onu baş-kasına nasib etme!”
Deniz kenarına geldikten sonrada şöyle dua etti: Düşmanlarına ulaşmak için bize bir yol aç!
Sehm Mincab’dan gelen bir başka rivayette ise şu farklılık vardır: Alâ bin el-Hadrami (r.a), bizim denize girmemizi amretti girdik su bineklerimizin çullarına bile ulaşamamıştı. Denizden çıkıp düşmanlarımıza yetiştik. Alâ bin el-Hadrami, Müslümanlara: Bizi, Darin’e ve orada bulunan düşmanlarımızla savaşmak için götürün!”dedi,
Herkes derhal bu söze uydu, Alâ bin el-Hadrami Müslümanlar ile beraber gemilere binmek için sahile kadar geldi, fakat, gördü ki, Allâh’ın düşmanları gitmeden gemilerle onlara yetişmek mümkün değil derhal: Ey Merhametlilerin en Merhametlisi Yâ Hâkim!Yâ Kerim! Yâ Ehâd! Yâ Sâmed! Yâ Hay! Yâ Muhyi! Yâ Kayyum! Yâ Zelcelâli Vel ikrâm! Ey bizim rabbimiz senden başka ilah yoktur!”diyerek atını denize sürdü. Askerlere’de aynı sözleri söyleyerek denize girmelerini emretti.
Askerler, Alâ bin el-Hadrami (r.a)’ın sözlerini tutarak Allâh’ın izniyle yumuşak kumlar üzerinde yürür gibi körfezi geçtiler. Su develerin ayakla-rının alt kısımlarına atların da dizlerine bile ulaşmamıştı. Alınan mesafe gemi ile bir gün ve bir gecede alınıyordu.
Alâ bin el-Hadrami, karşı sâhile geçince düşmanlarla savaşa tutuştu. Onları bozguna uğratarak ğanimetlerini topladı. Daha sonra geri dönerek tekrar aynı sâhile geçti. Bunların hepsi bir günde olup bitmişti.
Bazı kaynaklarda Alâ bin el-Hadrami (r.a)’ın Resûlullâh (s.a.v)’in vefatına kadar, halkının büyük bir kısmının Müslüman olmasına vesile olduğu Bahreyn’de kaldı, denilir. Diğer bazı kaynaklar ise, daha sonra onun yerine Resûlullâh’ın Ebân bin Said’i tayin ettiğini kaydederler. Bazı kaynaklar ise: Resûlullâh (s.a.v)’in vefat haberini alır almaz hemen geri Medine’ye döndü, derler.
Hz.Ebû Bekr (r.a) hilafete gelince, oralârda da İrtidat olayları baş gösterdi.
Bunu üzerine halife Hz.Ebû Bekr, Bahreyn’e göndereceği kimse hakkında arkadaşlarıyla istişare etti. Hz.Osman (r.a) şöyle dedi:Daha önce Resûlullâh (s.a.v)’ın gönderdiği kimseyi oraya tayin et. İslâm’a girib bîat ettikleri zaman bu zat onlara gönderilmişti. Onlar bu zatı, Alâ bin el-Hadramî’yi, bu zat da, onları ve memleketlerini tanıyor!”
Hz.Ömer ibn-i Hattab (r.a), buna karşı çıkarak
Ebân bin Said, bin Âs’ı zorlayacağım. Çünkü onların durumlarını o, daha iyi biliyor!”dedi. Hz.Ebû Bekr (r.a), Ebân bin Said’in zorlanmasını istemedi ve: Resûlullâh’dan sonra kimse adına memûriyet yapmayacağım diyen bir zâtı zorlayamam!”diyerek Bahreyn’e Alâ bin el-Hadramî’yi gönderdi.
Alâ bin el-Hadrami (r.a) birinci halife Ebû Bekr’in vefatına kadar buralârda vali olarak kaldı.
Alâ bin el-Hadrami (r.a), Bahreyn taraflarına giderken, yolda kendisi-ne Benî Hanife Kabilesi’nin bir koluna mensub Yemâme Meliklerin’den Sümâme bin Üsâl, askerleriyle birlikte iltihak etti. İslâm ordusu, mürtedler ile Cuvâsa mevkiinde yapmış olduğu savaşlar sonunda onları tekrar İslâm dinine döndürmeye muvaffak oldu.
Mürtedleri bozğuna uğratarak büyük başarı kazandı. Bölgede emniyet ve huzuru sağladıktan sonra İran toprak-larında fütuhatlara girişti. Ve birçok yerleri de fethetti. Fars bölgesine bir çıkartma harekâtı düzenlediyse de bu ilk deniz seferi yenilgiyle sonuçlandı.
Hz.Ömer (r.a), halife olduktan sonra bozğuna uğrayan İslâm ordusu- nu düşman tarafından imha edilmekten kurtarmak için bölgeye yardımcı kuvvetler göndermek zorunda kaldı. Kendisinden izinsiz olarak giriştiği bu harekât sebebiyle Bahreyn’de bulunan Alâ bin el-Hadramî’ye bir mektub yazarak. Basra’ya gitmesini istedi. O da Basra’ya gitti. Onun yerine Ebû Hüreyre’yi Bahreyn’e vali olarak tayin etti.
Alâ bin el-Hadrami (r.a) Bahreyn den gelirken Mekke’ye doğru yolu-nu çevirib o yıl Hac farizasını yerine getirib Küfe’ye veya Basra’ya geri dönerken yolda öldü. Veya vefat edene kadar Basra da kaldı. Hicri 14. veya 21. yılda Miladi 641-642 yıllarında vefat etti.
Resûlullâh (s.a.v)’den rivayet ettiği dört hadis Kütüb-i Sitte’de yer almıştır. Alâ bin el-Hadrami’nin dualârı makbul bir sahabi olduğu rivayet edilmekte ve kaynaklarda bununla ilgili bazı menkibeler yer almaktadır.
Alâ bin el-Hadrami (r.a) Resûlullâh’dan rivayet etmiştir. Kendisinden de, sahabeden Sâib bin Yezid ve Ebû Hüreyre rivayet etmiştir. Şöyle denilirdi: Duası kabul edilen bir zat idi. Okuduğu dualardan sonra denize dalıb (yürüdü)!”
Bu fetihleri anlatan kitâblarda meşhurdur.
Şüphesiz ki en doğrusunu Allâh bilir. Allâh, onlardan razı olsun.