Biyografi

Sahabe Abdullah Bin Cafer Bin Ebu Talib Kimdir ?

Abdullah Bin Cafer Bin Ebu Talib Miladi 622. yılda Habeşistan’da doğdu. Ölüm Tarihi ve Yeri : Hicri 80. yıl, Miladi 700. yılda Medine’de vefat etti. Kabri Cennetü’l-Bâki’dedir. Yirmi dört tane oğlu vardı. Kızları : Dört tane kızı vardı. Abdullah bin Ca’fer bin Ebû Talib bin Abdülmuttalib bin Hâşim bin Abdimenaf el-Kureyşiy el-Hâşimi’dir.

Baba Adı : Cafer bin Ebû Talib.

Anne Adı : Esmâ bint-i Ümeys.

Doğum Tarihi ve Yeri : Miladi 622. yılda Habeşistan’da doğdu.

Ölüm Tarihi ve Yeri : Hicri 80. yıl, Miladi 700. yılda Medine’de vefat etti. Kabri Cennetü’l-Bâki’dedir.

Fiziki Yapısı : Bilgi yok.

Eşleri : 1-Zeyneb bint-i Ali bin Ebû Talib 2-Ümey-ye bint-i Hıraş 3-Cümane bint-i el-Müseyyeb 4-Havsa bint-i Hasafa es-Sek-afi 5-Leyla bint-i Mes’ud bin Halid 6-Ümmü’l- Hasan bint-i Kâ’b 7-Kız kadeşi Zeyneb’in vefatından sonra Ümmü Külsüm bint-i Ali bin Ebu Talib ile evlenmiştir ve ümmü veledleri…

Oğulları : Yirmi dört tane oğlu vardı.

Kızları : Dört tane kızı vardı.

Gavzeler : Bilgi yok.

Muhacir mi Ensar mı : Muhacir çocuğudur.

Rivayet Ettiği Hadis Sayısı : Rivayeti var, sayısı belli değildir.

Sahabeden Kim ile Kardeşti : Bilgi yok.

Kabile Neseb ve Soyu : Abdullah bin Ca’fer bin Ebû Talib bin Abdülmuttalib bin Hâşim bin Abdimenaf el-Kureyşiy el-Hâşimi’dir.

Lakap ve Künyesi : Ebû Muhammed, Ebû Ca’fer, Ebû Hâşim, el-Kureyş, el-Haşimi dir. Sehâvet denizi manasında-Bahrü’l-Cûd,

Kimlerle Akraba idi : Cafer bin Ebû Talib’in oğlu, Hz.Akil’in ve Hz.Ali’nin yeğenleri, Hz.Ali’nin Fâtıma’dan doğma kızı Zeyneb’in kocası ve damadı, Abdullah İbn-i Abbas’ın teyzesi’nin oğludur. 

 
 

 

Abdullah Bin Cafer Bin Ebu Talib Hayatı

Resûlullâh (s.a.v)’ın Amcası Ebû Talib’in oğlu Ca’fer’i Tayyar’ın ve Esmâ bint-i Ümeys el-Has’amiye’nin oğulları, Hz.Ali ve Akil’in yeğenleri, Hz.Ali ve Hz.Fâtıma’dan olma kızları Zeyneb’in kocasıdır. Abdullah bin Ca’fer’in kabile ve nesebi: Abdullah bin Ca’fer bin Ebû Talib bin Abdül-muttalib bin Hâşim bin Abdimenaf el-Kureyşi el-Hâşimi’dir. Lakab ve kün-yesi:Ebû Muhammed, Ebû Cafer, Ebû Hâşim, el-Kureyşi, el-Hâşimi dir. İslâm tarihinde büyük sehâvet ve cömertliği ile tanınan Abdullah bin Ca’fer bu karakteri bakımından Bahrü’l-Cûd, Sehâvet denizi, lâkabını almıştır.

İslâmiyet’i ilk kabul edenlerden ve Habeşistan’a hicret eden Ca’fer bin Ebû Talib, ve eşi Esmâ bint-i Ümeys’in takriben Miladi 622 yıllında bu âilenin Habeşistan’da doğan ilk çocuklarıdır. İbn-i Hacer’e göre ise: Habeşistan’da doğan Müslümanların ilkidir. Hicretin 80. Miladi 699-700. yılın da Medine’de vefat etti. Kabri, Medine’de, Cennetü’l-Bâki’dedir.

Abdullah bin Ca’fer (r.a), Babası ve âilesi ile birlikte Habeşistandan, Medine’ye geri dönünce Resûlullâh (s.a.v)’in mübarek cemalini ilk defa Hayber Ğazvesi sonrası gördü. Abdullah bin Ca’fer (r.a)’in babası ve âilesinın Medine’ye hicretlerine çok memnun olan, Resûlullâh (s.a.v), âilesi hakkında hayır duâlarında bulunduktan sonra, Abdullah bin Ca’fer’in başını mübarek elleriyle meshedib okşamıştır. Abdullah (r.a), henüz yedi yaşlarında iken Resûlullâh’in huzuruna gelerek O’na bey’ât etmiştir.

Babası Hz.Ca’fer (r.a), Hicretin sekizinci yılında Mûte Savaşı’nda kahramanca şavaşıb şehid oldu. Abdullah ve kardeşleri yetim kaldılar. Abdullah bin Ca’fer (r.a)’in annesi, Esmâ bint-i Ümeys der ki:Ca’fer bin Ebû Talib ve arkadaşları Mûte’de şehid olduğu zaman, Resûlullâh (s.a.v), evimize yanıma geldi. O gün, kırk deri dabaklamıştım. Ekmeklik hamurumu yoğurduktan sonra çocuklarımın yüzlerini yıkamış, başları tarayıb yağlamıştım bana: Ey Esmâ! Ca’fer’in oğulları, nerede?” diye sordu ve: Ca’fer’in oğullarını bana getir!”buyurdu.

Onları yanına getirdim. Bağrına basıp öptü ve kokladı. Gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Ben:Yâ Resûlallâh! Babam anam Sana feda olsun! Sen, ne için böyle ağlıyorsun? Niçin oğullarıma yetimlere yaptığın gibi yapıyorsun? Yoksa, Ca’fer ve arkadaşlarından Sana acı bir haber mi erişti. Her halde, Ca’fer’- den sana bir şey erişmiş olmalı dedim.

Resulullâh (s.a.v): Evet! Onlar, bugün şehid oldular!” buyurunca, ben dayanamadım: Vah efendim! Vâh Ca’fer’im!” diyerek feryada başladım. Kadınlar başıma toplandılar. Resûlullâh (s.a.v): Ey Esmâ! Sakın, ağzından kaba ve uygunsuz sözler kaçırma ve göğsünü de dövme!”buyurdu.

 

Abdullah bin Ca’fer der ki: Resûlullâh (s.a.v), benim ve kardeşlerimin başımızı okşarken, ben O’nun yüzüne bakıyordum. O’nun Gözlerinden süzülen yaşlar, sakalından damlıyordu. Sonra: Ey Allâh’ım! Ca’fer, hiç şüphesiz, sevabın en güzeline doğru iler-leyib vardı, kavuştu. İyi kullarından olanların zürriyetine halef olduğun en güzel şeyle halef ol!”diyerek dua etti.

Abdullah’ın annesi Esmâ bint-i Ümeys der ki: Resûlullâh (s.a.v), kalkıb evine gitti. Kızı Fâtıma’nın yanına vardı. Fâtıma, Ca’fer’in şehâdetini duyunca: Vah amcacığım! diyerek ağlıyordu.

 

Resûlullâh (s.a.v): Sen, ağıtçı olarak, Ca’fer üzerine, Ca’fer gibisine ağla!”buyurdu.

 

Daha sonra da: Cafer’in âilesi için yemek yapınız! İhmal etmeyiniz. Onlar için yemek yapınız! Onlar, bu gün başlarının derdiyle, kaybettikleri Âile büyüklerinin acısıyla uğraşıyorlar! Onların başına, kendilerine bakama-yacak hal geldi buyurdular.

Üç gün boyunca Ca’fer (r.a)’in hane halkına yemek yapılıb yedirildi. Bu, Hâşim Oğulları Hânedanı arasında sünnet oldu. Bu, İslâm’da ölenin ev halkı için yapılan ilk yemekti.

Abdullah bin Ca’fer (r.a) o günlere ait hatıralarını şöyle anlatır: Resûlullâh (s.a.v), evine girdi ve beni de beraberinde içeriye aldı. Ve, emretti. Ev halkımız için yemek yapıldı. Adam gönderdi. Kardeşimi- de oraya getirtti. Yanında yemek yedik. Vallâhi yediğimiz, tatlı ve müba-rek bir yemekti. Hizmetçisi Selmâ, hemen arpa kabının yanına vardı. Onu, öğütüb kepeğinden ayırıp pişirdi. Zeytinyağı kattıktan sonra, üzerine biber ekti. Onu, ben ve kardeşim, Resûlullâh ile birlikte yedik.

Resûlullâh (s.a.v)’ın evinde üç gün oturduk. Resûlullâh (s.a.v)’ın kadınlarının evlerinden her birinde kendisiyle birlikte kalıyorduk. Sonra evimize döndük. Resûlullâh (s.a.v), benim ve kardeşim için bir davar işa-retleyib gönderdi ve bereket duası yaptı. Ben, o davar kadar bereketli ve verimli ne bir şey sattım. ne de satın aldım!”

Resûlullâh (s.a.v), Hz.Ca’fer’in ev halkının yanına üç gün uğramadı. Onları, kendi hallerine bıraktı. Sonra, onların yanlarına vardı: Kardeşime artık ağlamayınız! Bu günden veya yarından sonra da, Kardeşimin iki oğluna bakmak da, bana aiddir!”buyurdu, ve, bizleri kuş yavrusu gibi kendi evine getirtti.

 

 

Bana, bir berber çağırınız!”dedi, berber çağrıldı başımızı tıraş etti.

 

Resûlullâh (s.a.v): Muhammed bin Ca’fer, amcamız Ebû Talib’e daha çok benziyor! Abdullah ise, yaratıldığı fiziki yapıca ve huyca bana daha çok benziyor!” buyurduktan sonra, ellerini kaldırdı, ve: Ey Allâh’ım! Ca’fer’in ev halkına hayırla halef ol! Abdullah’ın sağ elini, alış verişte mübarek ve verimli kıl!”diyerek dua etti.

Bu duayı üç defa tekrarladı. Annemiz Esmâ gelince olanları, ve bu duayı ona anlattım. Çok sevindi. Resûlullâh (s.a.v)’de, kendisine: Sen, bu çocukların geçim ve bakımları hakkında hiç endişelenme! Dünya’da ve ahiret’te onların velisi benim. Bu günden sonra kardeşime ağlama!”buyurdular.

 

Resûlullâh, üç günden sonra Cafer (r.a) için ağlamayı yasakladı.

 

Abdullah bin Ca’fer anlatıyor: Resûlullâh (s.a.v)’den duyduğum bir söz, benim için bütün dünya nimetlerinden hayırlıdır. Resûlullâh (s.a.v)’ın: Cafer, bedenen ve ahlâken bana benzer! Sen de, yâ Abdullah, bedenen tıpkı babana benziyorsun!”buyurduğunu işittim. Abdullah bin Ca’fer, Resûlullâh’ın şöyle dua ettiğini rivayet eder: Allâh’ım Ca’fer’e çocuklarını Hayrü’l-Halef kıl Resûlullâh (s.a.v)’in bunu üç defa şöyle dediğini rivayet ediyor. Allâh’ım!Ca’fer’e âilesi içinden Hayrü’l-Halef kıl! Allâh’ım! Oğlu Abdullah’ın ticaretini bereketli kıl 

 

Abdullah bin Ca’fer’in babası, Ca’fer bin Ebû Talib’in şehâdetinden sonra, Resûlullâh (s.a.v), Abdullah ve onun yetim kardeşlerine yapılması gereken güzel şeyleri yapmaktan, onlar için sevgi ve şefkat göstermekten geri durmamıştır.

Abdullah bin Ca’fer (r.a), hakkında, Muhammed bin Ali’den nakl-edilen şöyle bir haberi anlatmıştır. Buna göre: Resûlullâh (s.a.v), Hasan ve Hüseyin ile, Abdullâh bin Abbas ve Abdullâh bin Câ’fer’in bey’âtlerini kabul etti. Onlar, henüz büluğa erme-miş bıyıkları terlememiş çocuklardı. Ve Resûlullâh (s.a.v) onların dışında başka çocukların bey’atlarını asla kabul etmedi. Abdullâh İbn-i Zübeyr ve Abdullâh bin Câ’fer yedi yaşlarında oldukları halde Resûlullâh (s.a.v)’e gelib bey’ât ettiler. Allâh’ın Rasûlü (s.a.v) onların bey’at etmeye geldiğini gördüğünde tebessüm edib elini uzattı ve bey’atlarını kabul etti!

Abdullâh bin Câ’fer anlatıyor: Resûlullâh (s.a.v)’den duyduğum bir söz, benim için bütün dünya nimetlerinden hayırlıdır. Resûlullâh (s.a.v)’ın: Câfer, bedenen ve ahlâken bana benzer! Sen de, yâ Abdullâh, bedenen babana benziyorsun!” buyurduğunu işittim.

Abdullâh bin Cafer (r.a) dan: Resûlullâh (s.a.v), seferden döndükten sonra O’nu Ehli beyt’inden çocuklar karşılardı. Yine bir seferden dönmüştü. Önce yanına ben vardım, beni devesinin önüne aldı. Sonra da, Fâtıma’nın oğlu Hasan mıydı, yoksa Hüseyin mi, birisi geldi. Onu da terkisine aldı. Üçümüz de Medine’ye aynı binek üzerinde girdik!”

Yine Abdullâh bin Câ’fer anlatıyor: Biz çocuklarla oynarken, Resûlullâh (s.a.v) beni gördü. Beni, ve Abbas’ın oğullarından bir çocuğu devesine aldı. Binek üzerinde üç kişi idik. Abdullâh bin Câ’fer, Abbas’ın oğlu Kusem ve Ubeydullâh’ı bir görseydin! Biz oynarken Resulullâh (s.a.v) bir binek üzerinde geliverdi: Şunu bana kaldırın!”dedi. Beni önüne aldı. Şunu’da kaldırın dedi.

 

Amcam Hz.Abbas (r.a)’ın oğlu, Kusem’i de terkisine aldı. Amcam Abbas, Ubeydullâh’ı Kusem’den çok severdi. Buna rağmen Resûlullâh, Amcasının tesiri altında kalıb da Kusem’i almamazlık etmedi. Bizi bine-ğine aldıktan sonra üç defa başımı okşadı ve her defasında: Allâh’ım! Câ’fer’e hayırlı zürriyet ver!”diye dua etti.

Müslim, Hasan bin Sa’d tarikiyle Abdullah bin Ca’fer’den rivayet ederek dedi ki: Resûlullâh (s.a.v), birgün beni terkisine aldı ve bana halktan hiç kimseye açıklayamayacağım gizli bir söz söyledi!”

Abdullâh bin Câ’fer (r.a) Hâşim oğulları’ndan Resûlullâh (s.a.v)’ı gören ve sohbetlerinde bulunanların sonuncusudur. Resûlullâh (s.a.v)’ın vefatında on yaşlarında genç bir sahâbi olan, Abdullâh (r.a), cömertliğiyle şöhret bulmuştu. Bu sebebten dolayı kendisine: Bahrü’l-Cüd veya Kutbû’s-Sehâ! Cömertlik denizi, Sehâvet kutbu” denilirdi. Abdullâh bin Câ’fer (r.a) Resulullâh (s.a.v)’ın vefatından sonra, Hz.Ebû Bekir, Hz.Ömer, ve Hz.Osman devirlerinde siyasette sessiz kaldı.

Özellikle Amcası Hz.Ali (r.a)’ın hilafeti döneminde ve daha sonraki dönemlerde adından sık sık bahsedilenlerden biri olmasına rağmen, siyasi sahada pek önemli rol oynamadı. Mısır valisi Kays bin Sa’d’ı azledib, yerine kendisinin üvey babası Ebû Bekr (r.a)’den olan Anne bir kardeşi Muhammed bin Ebû Bekr’i tayin etmesi konusunda amcası ve Annesi Esmâ bint-i Ümeyse (r.a)’nın üçüncü kocası, üvey babası, ve kayınbabası olan Hz.Ali (r.a)’na tavsiyede bulundu.

Üvey babası ve amcası olan Hz.Ali (r.a) Abdullah bin Ca’fer (r.a)’i Hz.Fâtıma’dan olan kızı Zeyneb ile evlendirdi. Hanımı Zeyneb bint-i Ali, Dedesi Resûlullâh (s.a.v) vefat ederken henüz dört yaşlarında bir çocuktu. Annesi Fâtıma (r.a), vefat ederken de beş yaşlarındaydı. Babası Hz.Ali’nin himayesinde büyümüştü.

Zeyneb bint-i Ali ile Abdullah bin Ca’fer’in bu mübarek evlilikleri meyvesini vermekte gecikmedi. Zeyneb bint-i Ali, Abdullah bin Ca’fer’e dört tane oğlan çocuğu dünyaye ğetirdi. Bunlar: Ali, Muhammed, Avnü’l-Ekber, ve Abbas’tır. İki de kız çocuğu dünyaya getirdi. Bunlardan birisi-nin adı; Ümmü Külsüm idi ki, Muâviye bin Ebû Süfyân siyasi dehasını kullanarak bu kızı, Haşimilerin askeri gücünü lehine çevirebilmek için, oğlu Yezid’e almak istemiştir. Abdullah bin Ca’fer ise, kızının evlenme işini dayısı İmam-ı Hüseyine havale etmiş, o da Ümmü Külsüm’e koca olarak Kasım bin Muhammed bin Ca’fer, bin Ebû Tâlib’i seçmiştir.

Zeyneb bint-i Ali’nin, Abdullah bin Ca’fer ile olan evliliği babası ve kardeşlerinin arasında asla girmemiştir. İmam-ı Ali (r.a), kızı Zeyneb’i ve yeğenini yanında barındırmıştır. Hilafete geçip idare merkezini Kûfe’ye taşıdığında Zeyneb ve kocası da oraya taşındılar. Abdullah bin Ca’fer (r.a) Cemel Vak’ası’na katıldı. Sıffın Savaşı’nda Kureyş, Esed ve Kinâne kabi-lelerine kumanda etti. Hz.Ali’yi şehid eden Abdurrahman ibn-i Mülcem hakkındaki kısas hükmünü bizzat Abdullah infaz etti.

Hz.Hasan (r.a)’ın hilafeti süresince Kûfe’de kaldılar. Daha sonraları Medine’ye geri döndüler. Hz.Hasan’ın vefatından sonra yine Medine’de oturmaya devam ettiler. Muâviye bin Ebû Süfyân’ın ölümüne kadar bu Medine yaşamı devam etti. Hz.Hüseyin’in Yezid bin Muâviye’ye karşı kıyam edişinde Abdullah bin Ca’fer oğullarıyla birlikte İmam Hüseyin’in yanında alması gereken yerini aldı.

 

Abdullah bin Ca’fer’in Kerbelâ Vak’ası öncesinde Kûfeliler’in Yâ Hüseyin! Gel başımıza geç

 

İsteklerini kabul etmemesi konusunda amcası oğlu ve kayınbiraderi Hz.Hüseyin (r.a)’a epeyce tavsiyeler de bulunduysa da onu bir türlü ikna edemedi. Akibet üç oğlu; Hüseyin, Avnü’l-Asğar, Muhammedü’l-Asğar, dayıları Hz.Hüseyin ile beraber Kerbelâ’da şehid edildiler. Abdullah bin Ca’fer doğrudan Resûlullâh (s.a.v)’den, ayrıca annesi Esmâ bint-i Ümeys (r.a), ve amcası Hz.Ali (r.a)’dan hadis rivayet etti. Bunlardan bir iki örneği şöyledir. 

Hz.Ali bin Ebû Talib (r.a) anlatıyor: Resûlullâh (s.a.v) bana Sana, beş bin koyun mu vereyim, yoksa dinine ve dünyana yaraya-cak beş cümle mi öğreteyim?”dedi. Ben: Ey Allâh’ın Resûlü! Gerçi beş bin koyun iyi bir servettir ama sen bana o beş cümleyi öğret!”dedim. Resulullâh (s.a.v): Allâh’ım! Günahlarımı bağışla. Ahlâkımı güzelleştir. Kazancımı helalinden ve hayırlısından ver. Verdiğin rızıklara karşı beni kanâatkar kıl ve beni delâlete düşürme!”dersin diye buyurdular.

 

Abdullah bin Ca’fer’ (r.a): Ben, bu duayı kızlarıma öğretir, böyle dua etmelerini emrederdim. Bunu, Amcam Ali (r.a)’dan öğrendim. Amcam Ali (r.a), şunları söyledi: Resûlullâh, bir şeye üzüldüğü veya zor durumda kaldığı zaman: Lâ İlâhe İllallâhü’l-Halimü’l-Kerim, Sübhânehü, Tebârekallâhu, Rabbü’l-Âlemin ve Rabbü’l-Arşi’l-Âzim. Ve’l-Hamdü lillâhi Rabbi’l- Âlemin!”diye dua ederdi.

Yine Abdullah bin Ca’fer (r.a) anlatıyor: Amcam Ali (r.a) bana şunları söyledi: Yeğenim, sana Resûlullâh’dan öğrendiğim bir duayı öğreteyim. Ölürken bu duayı okuyan kimse cennete girer: La İlâhe İllallâhü’l- Hâlimü’l-Kerim, üç defa; el-Hamdü lillâhi Rabbi’l-Âlemin, üç defa da; Tebarekellezi bi Yedihi’l-Mülkü, Yuhyi ve Yumitü vehüve Âlâ külli şey’in Kadir.

 

Diğer meşhur bir hadis-i şerif de Resûlullâh (s.a.v): Cafer, bedenen ve ahlâken bana benzer! Sen de yâ Abdullah, bedenen babana benziyorsun!” buyurmuştur. Abdullah bin Ca’fer bin Ebû Talib’ın rivayet ettiği hadislerden yirmi üç tanesi Ahmed İbn-i Hanbel’in Müsned’ınde yer almıştır. Kendisinden de oğulları İsmail ve İshak ile tâbiinin ileri gelenlerinden, Kâsım bin Muhammed, Urve bin Zübeyr ve Şa’bi gibi âlimler ondan epey hadis rivâyet etmiştir.

Abdullah bin Ca’fer’in tarih açısından bazı özelliği de; Annesi Esmâ bint-i Ümeys (r.a)’nın babasının şehadetinden sonra ilk önce Hz.Ebû Bekr ile onun vefatından sonra da amcası Hz.Ali ile evlenmesi münasebetiyle ve Hz.Ali’nin Hz.Fâtıma’dan olan kızı Zeyneb ile evlenmesi kendisinin amcası Hz.Ali’den çok istifade etmesine sebeb olmuştur.

Abdullâh bin Câ’fer (r.a) Resûlullâh (s.a.v)’ın himmet ve duaları bereketiyle ticarette oldukça zengin olmuştu. Cömertliği ile halk arasında çok geniş bir şöhret bulmuştu. Bu sebebten dolayı kendisine: Bahrü’l-Cüd veya Kutbû’s-Sehâ! Cömertlik denizi, Sehâvet kutbu” denilirdi. Cömertliği hakkındaki haberler sayılamıyacak kadar çoktur. İbn-i Ebi’d-Dünya ve Harâiti, Muhammed bin Sirin’e dayandırdıkları hasen bir senedle rivayet ettiler: Sevâd ehlinden Dihkân, Abdullah bin Ca’fer’e bir ihtiyaç için Hz.Ali ile konuşmasını rica etti. 

Onun hakkında Hz.Ali ile konuştu. Hz.Ali’de onun ihtiyacını gördü. Bunun üzerine Dihkân kırk bin dinar veya dirhem gönderdi. Kendisine bu meblâğı Dihkân’ın gönderdiğini söylediklerinde; şöyle deyip geri çevirdi: Biz iyiliği para ile satmayız!”dedi.

Dârekutni, el-Efrâd adlı eserinde, Hişam bin Hassan tarikiyle bizlere Muhammed bin Sirin’den rivayet ediyor. Dedi ki: Bir adam tüccarlardan şeker satın alıb Medine’ye getirdi. Pahallan-ması için bekletti. Abdullah bin Ca’fer bunu duyunca; adamlarına şekerin hepsini satın alıb halka ücretsiz dağıtılmasını emretti!”

Taberi ve eş-Şuab adlı kitabında Beyhaki; İbn-i İshak el-Mâliki tarikiyla rivayet ettiler: Yezid bin Muâviye, Abdullah bin Ca’fer’e hediye olarak epey bir para gönderdi. Evine ve cebine ondan hiçbir şey koyma-dan hepsini Medinelilere dağıttı. Bunu Ubeydullah bin Kays şöyle der: Abdullah bin Ca’fer gibi olmayı çok isterdim. Paranın geçici oldu-ğunu gördü ve sarfetti. Kendisi için güzel bir hatıra bıraktı!”

Ebû Zur’a ed-Dimeşki der ki: Bize Muhammed bin Ebû Üsâme (Damre), Ali bin Ebû Hamele-’den rivayet ederek dedi ki: Abdullah bin Ca’fer, Yezid bin Muâviye’ye geldi; Yezid bin Muâ-viye, Abdullah’a iki bin dirhem verilmesini emretti!” oda hepsini dağıttı.

Şımâh bin Dırâr, Abdullah bin Ca’fer’i överek şöyle dedi: Ey Cafer’in oğlu! Sen ne güzel delikanlısın! Gelen yolcuların ne güzel barınağısın sen! Mahallene nice misafirler geldi. Hemen hepsi sende güzel yiyecek ve tatlı söz buldu!”

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu